Zamanın alafranga sayılacak restoranlarında yemek yemeyi seven, ama bir o kadar da kendi sofrasında sonsuz ikramı zevk edinen Atatürk’ün sofralarında yemekler kadar sohbetler de zenginmiş. Atatürk’ün en sevdiği yemekler ise Karnıyarık, Kuru fasulye, Pilav ve Zeytinyağlı Enginarmış…

Atatürk’ün yaşamında ve anılarında büyük bir yer tutan sofraları; servis biçimleri, konukları ve fikir sohbetleriyle renklenen bir tür akademiymiş. Rakının da şampanyanında içildiği bu sofralar asla içkinin su gibi aktığı, sohbetlerin sıradanlaştığı bir yer değil, entelektüel bir foruma benzermiş. Sanattan, siyasetten bahsedilen bu toplantılarda ciddi meselelerden konuşulur, okunur, hatta yazılırmış.
Atatürk batının hayat tarzını iyi bilen bir devlet adamı imiş. Damak zevki son derece gelişmiş olduğundan Avrupa’da tanıyıp çok sevdiği kuşkonmazı bulamamaktan muzdaripmiş örneğin. Kimseler bilmez belki ama bu sebzeyi tohumlarını getirterek Yalova’daki çiftliğinde yetiştiren ilk kişi Atatürk. Mehmet Yalçın’ın bir makalesinde anlattığı üzere, o günlerde yabancı konuklara verilen muhteşem ziyafetler yoksul sayılabilecek durumdaki Türkiye’nin başını dik tutacak kalitedeymiş. Örneğin İran Şahı’na Starzburg usulü kaz ciğeri, İsveç Prensi Gustave’a Kral usulü bıldırcın sunulmuş.

İçki hassas bir konu

Aynı bu örnekte olduğu gibi bir yönüyle Avrupalı bir asilzade gibi zarif ve kibar, bir yönüylede sıcak kanlı bir halk adamı olan Atatürk’ün en sevdiği içki herkesçe bilinen rakı olmuş. Viskiyi ender içer, bira ve şampanyayı severmiş. Özellikle Viyana’daki okul yıllarında içtiği biranın tadı damağında kaldığından olsa gerek, Ankara’daki Avrupai bira hanelere gidip Alman birası içermiş. Ancak içkiyi bu kadar sevmesine karşın Nutuk’u kaleme alırken üç ay boyunca ağzına içki sürmemiş. Falih Rıfkı Atay, herkesin içkisini yudumladığı yemek masalarında Atatürk’ün bir gün bile içki perhizini bozmadığından Çankaya kitabında bahsediyor. Atatürk ile ilgili kaynaklardan ortak bir görüşde Kurtuluş Savaşı süresince içki içmediği. Zaten sarhoşluktan hoşlanmayan ve hiç sarhoş olmayan Atatürk yemek masasında hiç kimseyi içki içmeye teşvik etmez yada zorlamazmış. Görev başındayken içki içmeyi ise hoş görmezmiş. Atatürk, fikir ve düşüncelerin serbestçe konuşulduğu ancak, dedikodu konularına izin vermediği sofralarında, çalışma ve uyku dışındaki zamanının çoğunu geçirmeyi bir yaşam tarzı olarak benimsemiş. Onun ünlü sofralarında üç türlü konuğu olurmuş. Öncelikli ve sıklıkla birlikte olduğu yakın dostları Salih Bozok, Kurmay Albay Nuri Conker, eşi Latife Hanım, yaveri Cevat Abbas, korumasıKılıç Aliimiş. Atatürk günaşırı yada hafta aşırı Falih Rıfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Ruşen Eşref Ünaydın, Nadir Nadi gibi fikir adamları ve gazetecilerle sofrasını paylaşırmış. Birde düşünce alış verişinde bulunmak için özel olarak davet ettiği seçkin konukları olurmuş.

Özenli sofralar

Atatürk sofra ya otururken; sofra örtüsünden tabaklara, bardaklardan çatal bıçaklara varıncaya kadar herşeyin düzenli olarak yerli yerinde olmasına özen gösterirmiş. Eğer düzenleme istediği gibi yapılmamışsa bunu bizzat kendisi düzelterek sofraya otururmuş. Düzendeki bu titizliğine karşılık yemek seçmezmiş. Mönüde ne varsa onu yermiş yemesine ama en sevdiği yemekler Karnıyarık, Yağlı fasulye dediği kurufasulye yemeği imiş. Özellikle Karnıyarık ve Pilavı birbirine karıştırarak yemeyi çok severmiş. Meyvenin olgun olanını seçermiş. Rakının yanında en sevdiği mezeler leblebi, beyaz peynir, kavun olurmuş. 1938 yılında, hastalığının son aşamasında ise enginar yemek istemiş. Ancak o tarihte İstanbul’da bulunmadığı için Hatay’dan ısmarlanan enginarı yemek kısmet olmamış.